ana sayfatüm bloglarsürdürülebilirlik sürdürülebilir yaşam için bitkisel beslenme

Sürdürülebilir Yaşam için Bitkisel Beslenme

Sürdürülebilir Yaşam için Bitkisel Beslenme

Tüketicilerin çevreye duyarlılığı gün geçtikçe artıyor. Şirketler de artık çevresel sorunlar ile ilgili çalışmalar yapıyor ve karbon emisyonlarını ve doğal kaynakların kullanımını optimize etmenin yollarını arıyor.  

Bitkisel beslenme, besin değeri zengin olan hayvansal ürünlere kıyasla, fosil yakıtlarından daha az enerji, daha az toprak ve su gerektirdiğinden daha sürdürülebilir olarak kabul edilir. The Good Food Institute tarafından yapılan yakın tarihli bir ankette, ABD’deki tüketicilerin neredeyse üçte biri, daha fazla bitki bazlı gıda yemelerinin en önemli nedenlerinden biri olarak çevre duyarlılığını vurguladı.

Peki bitki bazlı beslenme şekillerinin benimsenmesi daha sürdürülebilir bir geleceğe gerçekten katkı sağlıyor mu? Bitkisel beslenme ile ilgili çeşitli çevresel kaygılar da var. Mesela gıdaların yetiştirilmesinde kullanılan gübre ve su miktarları veya bu ürünlerin getirilmesi için gerekli olan hava yolu ulaşımının getirdiği çevresel problemler… Yapılan araştırmada, bu argümanın iki tarafı da inceleniyor. Bizim çok ilgimizi çekti, sizinle de paylaşmak istedik.

Sera Gazı Emisyonu

OurWorldInData’ya göre, endüstri öncesi dönemden bu yana, sera gazları küresel sıcaklıkları yaklaşık 1 derece artırdı ve birçok bilim insanı 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarının %80 artacağını tahmin ediyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (The United Nations Food and Agriculture Organization, FAO) “hayvancılık” sektörünün küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %14.5’inden sorumlu olduğunu tahmin ediyor.

Dünya atmosferindeki sera gazlarının yoğunluğunu azaltmak için, çoğu kişi bitki temelli diyetlere-beslenme şekline yöneldi. “UCLA Sürdürülebilirlik” hayvancılığın yalnızca bir yıl içinde tüm “ulaşım” bölümü kadar karbon emisyonu oluşturduğunu belirtiyor.

“UCLA Sürdürülebilirlik” ayrıca, 20 porsiyon sebzenin bir porsiyon sığır etinden daha az emisyona sahip olduğunu da iddia ediyor. Emisyonlardaki bu kadar büyük farklılıklar göz önüne alındığında, birçok tüketicinin bitkisel bazlı beslenme şeklini tercih ediyor olması, şaşırtıcı değil.

Doğal kaynaklarının kullanımı

2014 yılında Javala ve diğerleri tarafından yapılan bir çalışmada, hayvansal gıdalardan bitkisel gıdalara doğru bir değişikliğin, “ekili” alanların genişletilmesine gerek kalmadan küresel gıda arzını %49 arttırabileceği ortaya konuldu.

OneGreenPlanet’e göre, dünya arazisinin yaklaşık %26’sı çiftlik hayvanlarını otlatmaya ayrılmıştır ve yaklaşık %33’ü ise, çiftlik hayvanları için gerekli besinleri yetiştirmek için ayrılmıştı. Ayrıca bir dönümlük arazi 113 kg (250 pound) sığır eti üretebilirken, aynı 1 dönüm arazide 23bin kg (50.000 pound) havuç veya 24bin kg (53.000 pound) patates üretebileceği tahmin ediyorlar.

Bitki temelli besinler, hayvansal gıdalara göre, önemli sayılabilecek kadar daha az su ve karbon kullanır. Bitki bazlı beslenen ortalama bir kişinin yılda 162bin galon yani 615bin litre su tasarrufu sağlayabileceği ve bunun getirisi olarak karbon ayak izini neredeyse yarı yarıya azaltabileceği tahmin ediliyor.

Orman Alanlarının Yok Olması/Edilmesi

Küresel biyoçeşitliliğin %80ini sağlayan ormanlar, yeryüzündeki yaşam için büyük önem taşıyan ekosistemlerdir. Soluduğumuz oksijeni sağlarlar, vahşi hayvanlar için yaşam alanı sağlarlar ve iklim değişikliklerinin yarattığı etkileri hafifletmeye yardımcı olurlar. Ancak orman alanlarının yok olması (yağmur ormanlarının veya ağaçların araziden kaldırılarak daha sonra orman dışı kullanıma dönüştürülmesi) ormanların olumlu etkilerini tehdit etmekte zayıflatmaktadır…

Cornell Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, “orman alanlarının yok edilmesinin” küresel ısınmanın etkisini “iki” katına çıkardığını ortaya koydu. Bu nedenle, ormansızlaşmayla mücadele “çevresel bilincin” gündeminde üst sıralarda yer alıyor ve “bitki temelli beslenme” bu konuya yardımcı olabilir.

Greenpeace’e göre, Amazonda yok edilen orman arazilerinin yaklaşık %80’i şu anda sığır çiftliği için kullanılıyor ve bu oran, yıldan yıla artış göstermekte. The Nature Conservancy ve WRI tahminlerine göre, orman alanlarının arttırılmasıyla ulaşılan toplam emisyon azaltma hacminin %42si mera alanların azaltılmasına bağlıdır.

Çiftlik hayvanlarını yetiştirmek için büyük arazi gereksinimleri nedeniyle, ancak daha fazla insan bitki temelli beslenmeye geçiş yaparsa yeniden ağaçlandırma mümkün olur…

Bitki temelli beslenme ile ilgili “çevresel” kaygılar

Bitki bazlı beslenmeyi adapte etmenin çevre üzerinde “az sayılamayacak” etkiye sahip olduğunu gösteren kanıtlar da var. Bunun için bir argüman, hayvansal ürünlerde bulunan kalori ve proteinin yerini almak için daha fazla miktarda bitki bazlı gıdanın tüketilmesi gerektiğidir.

Meyve ve sebze yetiştirirken “suni gübre” kullanımı da ürettikleri emisyonlar nedeniyle endişe yaratan başka bir konudur. Uluslararası Gübre Topluluğuna göre (International Fertiliser Society) suni gübreler küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %3’ünü oluşturmaktadır. Tarlalarda sentetik gübrelerin kullanılması, azot oksit gibi güçlü gazların atmosfere salınmasına sebep olur.

Hava taşımacılığı

Bitki bazlı beslenmenin sürdürülebilirliği düşünüldüğünde, gıdanın nasıl taşındığını sorgulamak önemlidir. Gıdanın çevresel etkilerini araştıran Oxford Üniversitesi araştırmacısı Joseph Poore, “Tükettiğimiz her şeye dikkat etmek çok önemlidir: örneğin hava yoluyla taşınan meyve ve sebze, kümes hayvanı etinden kilogram başına daha fazla sera gazı emisyonu yaratabilir” diyor.

Yaban mersini veya çilek gibi mevsimlik meyve ve sebzeler genellikle hava yoluyla Avrupa ve Amerika’ya ithal edilmektedir. Sürdürülebilir bir dünyaya adım atmak için sadece bitki temelli beslenmeye geçiş yapmak yeterli olmayabilir. Ürünün nereden geldiğini ve nasıl taşındığının da bilincinde olmak önemlidir.

Su kullanımı

Hiç süphe yok ki, hayvansal gıda temelli beslenme çeşitleri, su ve toprak dahil olmak üzere doğal kaynakların büyük bir kısmını kullanıyor. Ancak bitki temelli gıdaların yetiştirilmesinde de önemli bir çevresel ayak izi gerektiğini atlamamak gerekir.

En popüler ve hepimizin mutfağında olan süper gıdalardan biri olan avokado çok miktarda su kullanımı gerektirir. California Avokado Yetiştiricilerine göre, tek bir olgun avokado ağacının yaz boyunca 209 litre (46 galon) suya ihtiyacı vardır. Avokado bitkileri genellikle Kaliforniya ve Meksika gibi su kıtlığı çeken bölgelerde yetiştirilir ve bu nedenle kurak yaz aylarında yalnızca bir üründe kullanılan önemli miktarda sayılabilecek bir su miktarıdır.

Özetlemek gerekirse:

Bitki bazlı beslenmenin benimsenmesi, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına, su ve tarım arazilerinin kullanımının azaltılmasına ve orman alanlarının yok edilmesine mücadele etmesi bakımından yardımcı olabilir. Bitki bazlı beslenme çeşitleri sadece çevre için yararlı olmasının yanı sıra, verimlilik için ve hayvanların refahı için de önemlidir. Bununla birlikte, et tüketimini azaltırken, sürdürülebilir olmalarını sağlamak için gıdaların nasıl yetiştirildiği ve taşındığı konusunda da hassas olmak önemlidir.

Kaynak: https://www.foodbev.com/news/will-plant-based-diets-lead-to-a-more-sustainable-future/ 

Sağlıklı beslenmenize yardımcı olacak ürünlerimizi yakından tanımak için Saf Nutrition Ürünlerini inceleyin.

 

"Road Trip" için Sağlıklı Atıştırmalıklar  başlıklı yazımızı görmek için buraya tıklayarak ulaşabiirsiniz.

 

Etiketler: sürdürülebilirlik, sürdürülebilir beslenme, bitkisel beslenme
Ekim 30, 2020

sonraki gönderi

Sürdürülebilir Beslenme Nedir?
Daha Sağlıklı Alışkanlıklar İçin Küçük Adımlar